Aşk mı Bağımlılık mı? | 3. Bölüm
- Rabia Başaran Kesim
- 27 Şub
- 3 dakikada okunur
Herkese merhaba! Terapi Gibi Değil’in Sevgililer Günü özel bölümüne hoş geldiniz! Bugün çok konuşulan ama hakkında az şey bilinen bir konuyu ele alıyoruz: Aşk mı, bağımlılık mı?
Bunu hiç düşündünüz mü? Birine derin bir aşk duyarken beynimizde neler oluyor? Peki, aşkın bağımlılıkla benzerlik göstermesi sizi şaşırtır mıydı?
Bu bölümde aşkın beynimizde yarattığı değişimleri, aşkın evrelerini ve bağlanma stillerini ele alarak, bağımlı aşk ile farkındalıklı sevgi arasındaki farkı inceleyeceğiz.
Sevgililer Günü öncesinde, aşkın psikolojisini ve ilişkilerimizin farkında olmadan nasıl şekillendiğini konuşmaya hazır mısınız? Öyleyse başlayalım!
Aşk: Sadece Kalpten Gelen Bir His mi?
Bilim bize bunun böyle olmadığını söylüyor. Aşk, beyinde belirli kimyasalları tetikleyen ve biyolojik temelleri olan bir süreçtir. Psikolog ve nörobilimci Öget Öktem Tanör’ün çalışmaları da aşkın beyinde bağımlılık etkisi yarattığını gösteriyor.
Tanör’e göre, aşkın ilk aşamalarında beynimiz, mezolimbik ödül sistemini aktive eder. Bu sistem, bizi motive eden ve haz duygusunu artıran dopamin gibi kimyasalların salgılanmasını sağlar. Dopamin, aşık olduğumuz kişiye karşı yoğun bir çekim hissetmemizi sağlayan bir nörotransmitterdir.
Bu durum, tıpkı bir bağımlılık mekanizması gibi işler. Dopamin salınımı, sevdiğimiz kişiyi gördüğümüzde ya da düşündüğümüzde artar. Beynimiz, partnerimizle geçirdiğimiz her anı ödül olarak algılar ve ona daha fazla bağlanmamıza neden olur.
Beyin görüntüleme teknikleriyle yapılan araştırmalar, romantik aşk sırasında aktif hale gelen beyin bölgelerinin, uyuşturucu bağımlılığı olan kişilerde de benzer şekilde aktive olduğunu ortaya koyuyor.
Yani aşk sadece duygusal bir deneyim değil, aynı zamanda beyinde biyolojik bir bağımlılık etkisi de yaratabiliyor.
Aşkı bağımlılıkla ilişkilendiren üç temel mekanizma var:
Dopamin: Beynin ödül sistemini harekete geçirir ve bu his, tıpkı çikolata yediğimizde hissettiğimiz mutluluk gibi, bizi daha fazlasını istemeye iter. Uyuşturucu maddelere benzer etkiler yaratarak bağımlılığa neden olabilir.
Oksitosin (Bağlanma Hormonu): Partnerimize karşı sıcaklık ve güven hissi oluşturur, duygusal bağlanmayı güçlendirir.
Serotonin: İlişkinin dengesini korumaya yardımcı olur. Ancak işin ilginç yanı, aşkın ilk evrelerinde serotonin seviyesi düşer! Bu yüzden yeni aşıkken çoğumuz biraz "takıntılı" hissederiz. Neyse ki bu durum zamanla dengelenir.
Özellikle ilişkilerin başında, yani cicim ayları dediğimiz dönemde çiftler daha fazla görüşür, daha çok vakit geçirir ve daha sık mesajlaşır. Bu, beynin yeni bir ödül sistemini keşfetmesiyle ilgilidir. Dopamin seviyelerindeki artış, kişiyi partnerine biyolojik olarak bağlanmaya iter.
Peki, aşkın hangi evrelerden geçtiğini hiç düşündünüz mü?
Aşkın Evreleri
Nöropsikolog Öget Öktem Tanör, aşkın üç temel evrede ilerlediğini söyler:
1. Tutku Evresi (İlk 6 Ay)
Aşkın en yoğun ve heyecan verici olduğu dönemdir. Beyinde dopamin ve norepinefrin seviyeleri yükselir, kişi partnerine karşı yoğun bir çekim hisseder. Bu dönemde partnerimizi neredeyse süper kahraman gibi görürüz. Hatalarını fark etsek de umursamayız.
Mantıklı düşünme becerimiz azalır, ilişkideki olası sorunları görmezden geliriz. Bu, kültürümüzde "Leyla olmak" şeklinde tanımlanan durumun tam karşılığıdır.
Mesela kendi ilişkimden bir örnek vereyim:Üniversite öğrencisiyken bir sabah derse gitmek için hazırlandım, evden çıktım, metrobüse bindim ve okulumun olduğu durakta indim. Ama sırt çantamı yanımda göremeyince büyük bir panikle metrobüsü kontrol etmeye başladım. Sonrasında ev arkadaşımı aradım ve çantamın evde, ayakkabılığın üzerinde durduğunu öğrendim! Aklım o kadar aşkla meşguldü ki çantamı almayı bile unutmuştum. 😄
2. Orta Evre (6 Ay - 2 Yıl Arası)
İlişkinin derinleştiği evredir. Beyin artık oksitosin ve vazopressin hormonlarını salgılayarak güven ve aidiyet hissini artırır.
Partnerlerin birbirlerinin kusurlarını fark etmeye başladığı dönemdir. Ancak duygusal bağlılık arttığı için, çiftler birbirlerini oldukları gibi kabul etmeye daha yatkındırlar.
3. Uzun Süreli Bağlılık Evresi (2 Yıldan Sonra)
İlişki artık kalıcı bir bağlılık noktasına ulaşmıştır. Dopamin seviyesi düşerken, yerine derin güven ve bağlılık hissi gelir.
Partnerler arasında güçlü bir "biz" duygusu oluşur. Ortak hedefler belirlenir, geleceğe yönelik planlar yapılır. İlk günlerdeki kalp çarpıntısı yerine, birlikte geçirilen sakin anlar daha değerli hale gelir.
İlişkilerde sağlıklı bir bağ kurabilmek için bağımlılık ve bağlılık arasındaki farkı anlamak önemlidir. Peki, bağımlı aşk ile sağlıklı aşk arasındaki farklar nelerdir?
Bağımlı aşk, kişinin kendini eksik hissetmesi, partnerine aşırı bağımlı hale gelmesi ve terk edilme korkusuyla hareket etmesidir.
Eğer bir ilişkide,
Sürekli partnerin ilgisini ve onayını arıyorsanız,
Partnerinizin ilgisi azaldığında yoğun kaygı duyuyorsanız,
Aşırı kıskançlık ve kontrol ihtiyacı hissediyorsanız,
Onsuz huzursuz hissediyorsanız,
Kaybetme korkusuyla aşırı fedakarlık yapıyorsanız,
bu, bağımlı aşk olabilir.
Sağlıklı bir aşk ise, bireylerin hem bağımsız hem de bağlı hissedebildiği bir ilişkidir. Güven, saygı ve karşılıklı destek üzerine kurulur. Partnerler, bireysel alanlarını koruyarak birlikte gelişebilirler.
Gerçek aşk, bağımlılıkla değil farkındalıkla yaşanır. Tutku, bağlılık ve saygının dengelendiği bir ilişki, uzun vadede sürdürülebilir olur.
Peki, sizce aşk nedir? Aşk sizi özgürleştiriyor mu, yoksa sınırlandırıyor mu?
Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşmayı unutmayın! Konuyu detaylı öğrenmek için bölümümüzü dinleyebilirsiniz ✨
Comments