top of page

Hayat Amacını Bulmak ve Daha İyi Yaşamak: İkigai | 5. Bölüm

  • Yazarın fotoğrafı: Rabia Başaran Kesim
    Rabia Başaran Kesim
  • 27 Şub
  • 9 dakikada okunur

Sabah uyandığınızda gerçekten motive olduğunuzu hissediyor musunuz? Bugün için heyecanlanıyor musunuz, yoksa her şey biraz otomatik pilotta mı ilerliyor?

Belki de hayatınızdaki anlamı bulmanın, sizi uzun ve mutlu bir yaşama taşıyabileceğini hiç düşünmediniz. İşte, tam da bunu konuşacağımız Terapi Gibi Değil bölümüne hepiniz hoş geldiniz!

Japonya'nın Okinawa bölgesinde, dünyanın en uzun yaşayan insanları var. Araştırmalar gösteriyor ki bu insanların sırrı sadece genetik değil; onların hayata bakışı, günlük alışkanlıkları ve yaşam tarzları da büyük bir rol oynuyor.

Peki, uzun ve mutlu bir hayatın sırrı ne olabilir? Sağlıklı beslenmek mi, egzersiz yapmak mı, stresimizi yönetebilmek mi, evlenmek mi?.. Yoksa tüm bunların ötesinde, hayata anlam katan bir şey mi var?

Bugün Japon felsefesinden gelen ve "hayat amacı" anlamına gelen İkigai kavramına dalacağız. İkigai nedir, nasıl bulunur ve bizi nasıl daha mutlu ve sağlıklı bir hayata götürebilir? Gelin, birlikte ikigai’mizin peşine düşelim. Bu bölümde, Hector Garcia ve Frances Miralles’in 'İkigai' kitabından yola çıkarak, bu kavramı her yönüyle ele alacağız.


İkigai kelimesinin kökenine indiğimizde, “iki” yani yaşam ve “gai” yani değerli olmak kelimelerinin birleşiminden oluştuğunu görüyoruz. Uzun yaşayan Japonlar için uzun ve sağlıklı yaşamın sırlarından biri, her sabah uyanmak için bir nedenlerinin olması. İşte tam da burada ikigai devreye giriyor.İnsanın hayatına anlam ve yön veren bir pusula gibi çalışıyor.  

Dünyanın en yaşlı ve en iyi hayat standartlarına sahip insanlara ev sahipliği yapan bölgelere mavi kuşak bölgesi deniyor. Ve Japonya’nın Okinawa adası, mavi kuşak bölgeleri arasında ilk sırada. Biz de İkigai kavramını okinawa ve dünyanın en uzun yaşayanlarının olduğu köyden yola çıkarak konuşacağız. 


Bu insanların uzun yaşam sırrı sadece beslenme ya da genetik değil. Asıl önemli olan, topluluk içinde nasıl yaşadıkları. Onlar için en önemli şeylerden biri: dayanışma. Etkileşime girebilecekleri ortak olanlar yaratırlar ve bu alanlarda birbirlerini hem maddi hem manevi olarak desteklerler. Grup üyeleri tarafından bir fon toplanır ve örneğin satranç turnuvası için harcamalar yapılır kalan tutar da o ay ihtiyacı olan birine verilebilir. Grupların finans detayları her topluluğa göre değişir. Okinawa bir ada olduğu için insanlar balıkçılık ve tarım ile geçimlerini sağlarlar. Adada bazı şeyler her zaman ulaşılabilir olmayabilir bu da aslında sürekli bir yardımlaşma döngüsü oluşmasına zemin hazırlar. Hasat iyi olmadığı dönemlerde, erişilebilen şeyler kısıtlı olduğunda vs yerliler birbirlerini yakından desteklemiş olurlar.

Beden sağlığımıza önem veriyoruz, ama ya zihnimiz? Japonya’daki uzun yaşayan topluluklar, genç bir zihnin yaşlanmayı geciktirdiğine inanıyor. Peki, gerçekten de zihnimizi aktif tutmak ömrümüzü uzatabilir mi? Zihinsel egzersiz yoksunluğu nöronlarımızın ve sinirsel bağlantılarımızın bozulmasına neden olur. Bu da zihnimizin yavaşlamasına, tepki hızının düşmesine neden olur. Nörologlar zihnin formda kalması için bir sürü uyarana ihtiyacı olduğunu söyler. Beynimizin formda kalması için sürekli yeni uyarıcılara ihtiyacı var. Ne kadar çok öğrenirsek, o kadar dinç kalıyor. Hepimiz yaşlandıkça bazı alışkanlıklara daha fazla bağlanıyoruz, değil mi? Sabah kahvenizi içtiğiniz bardağı bile değiştirdiğinizde bir garip hissediyorsanız, işte tam olarak bundan bahsediyoruz!

Köklenmiş alışkanlıklarımız esnasında beynimizin düşünmesine gerek kalmaz. Bir şeyler otomatik pilotta ve hızlıca yapılır. Bunu değiştirmenin yolu yeni şeyler öğrenmemizdir.  Böylece zihin yeni nöral bağlantılar oluşturup canlanır. Konfor alanımızın dışına çıkmak kaygı verse de kendimizi değişime açmak ve zihinsel egzersiz kavramına açık olmak gerçekten ömrümüzü uzatabilir mi bilmiyoruz ancak hayat kalitemizi arttırdığı ve zihnimizi gençleştirdiği bir gerçek. Araştırmalar gösteriyor ki, zihnimiz yirmili yaşlardan itibaren yaşlanmaya başlıyor. Ama bu süreci yavaşlatmak elimizde! Yeni bir şeyler öğrenmek, oyunlar oynamak, başkalarıyla sohbet etmek, merak duygumuzu beslemek… Kısacası, zihnimizi aktif tutmak sadece bizi daha mutlu değil, daha genç de yapıyor! 


Okinawalıların uzun yaşam sırlarından biri olan zihin egzersizlerini konuştuk. Şimdi ise en az onun kadar önemli bir konuya, strese bakalım. Çünkü onlar, stresin uzun ömrün en büyük düşmanı olduğunu söylüyor. Bilim de bunu destekliyor. Araştırmalar, bedenin kriz dönemlerinde daha hızlı yıprandığını ve stresin birçok hastalığa zemin hazırladığını gösteriyor.

Bunu anlamak için yapılan bir deneyden bahsedelim. Bir grup araştırmacı, genç bir doktoru iş görüşmesine çağırıyor. Ancak bu görüşme düşündüğümüz gibi sıradan değil. Ona 30 dakika boyunca karmaşık matematik problemleri çözdürülüyor ve bilinçli olarak stres seviyesi yükseltiliyor. Daha sonra kan örneğine bakıldığında, bağışıklık sisteminin strese karşı bir savaş başlattığı gözlemleniyor. Ancak bu savaş, erken yaşlanmaya ve sağlıklı hücrelerin zarar görmesine neden oluyor.

Başka bir araştırma da stresin ne kadar büyükse, hücrelerimize verdiği zararın da o kadar büyük olduğunu kanıtlıyor.


Ama durun… Stres gerçekten her zaman kötü mü?

Aslında değil! Stres, evrimsel olarak hayatta kalmamız için geliştirdiğimiz en temel içgüdülerden biri. Atalarımız için bu, bir yırtıcıdan kaçmak ya da bir tehditle savaşmak anlamına geliyordu. Günümüzde ise bir sınavdan geçmek, önemli bir sunumu başarıyla tamamlamak ya da bir projeyi yetiştirmek için stres bize itici bir güç sağlayabiliyor.

Stres yaşadığımızda bedenimizde bir dizi reaksiyon tetikleniyor. Nabzımız yükseliyor, solunum hızlanıyor, adrenalin seviyemiz artıyor ve beynimiz bizi savaşmaya ya da kaçmaya hazırlıyor.

Ancak modern hayat, atalarımızın avlanarak hayatta kaldığı dönemden oldukça farklı. Artık, stres tehlikeden kaçmak için değil, banka hesaplarımız, iş yetiştirme kaygısı ya da sürekli bildirimlerle boğulmamız yüzünden oluşuyor. Bu da bizi fiziksel ve zihinsel olarak sürekli bir alarm durumunda bırakıyor.

Ve işte asıl sorun burada başlıyor: Sürekli stres, bedenimize zamanla yıpratıcı bir etki bırakıyor.

Beynimizin sürekli acil durumda olması, bazı hormonların dengesini bozuyor, uykusuzluk yaratıyor, tansiyonu yükseltiyor ve kaygı seviyemizi artırıyor. O yüzden bedenimizi korumak için, yüksek stresli yaşam tarzımızı dönüştürmemiz gerekiyor.

Peki bunu nasıl yapacağız?

Algıladığımız tehditler gerçek olsun ya da olmasın, stres yalnızca zihinsel bir yük değil; sindirim sistemimizden cildimize kadar her şeyi etkileyen bir durum. Bu yüzden stresin etkilerini azaltmak için, farkındalık üzerine pratik yapmak öneriliyor.

Farkındalık dediğimiz şey aslında bizi otomatik pilota bağlayan döngüyü kırmak anlamına geliyor.

Bugün, kaçımız gerçekten yediğimiz yemeğin tadını alabiliyoruz? Çoğumuz yemek yerken bir şeyler izliyor, ekran kaydırıyor ya da bir sonraki işi düşünüyoruz. İşte burada anda kalmak devreye giriyor.

Farkındalık, meditasyonla ve anda kalmayı öğrenerek geliştirdiğimiz bir beceri. Solunum egzersizleri, yoga ve beden farkındalık çalışmaları gibi pratikler, bu yetiyi güçlendirmemize yardımcı oluyor.

Peki siz ne kadar anda kalabiliyorsunuz? Anda kalırken sizin işinize yarayan pratikler neler?


Japonlar, sağlıklı ve uzun yaşamın sırrını sadece bilimle değil, şarkılarla da anlatıyor. Okinawa'da, uzun yaşam felsefesini anlatan bir şarkı var. Sözleri şöyle:


🎵“Sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmek için

Hoşlandığın her şeyden az az ye

Erken yat, erken kalk ve sonra çık yürüyüşe.

Her günü sükûnetle yaşa ve keyfini çıkar yolculuğunun

Sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmek için iyi geçinelim arkadaşlarımızla,

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış

Her mevsimin mutlulukla çıkartırız tadını.

Parmaklarımızın ne kadar yaşlandığına takılmamak işin sırrı

Onları çalıştırmaya devam ettirirsen, kutlarsın yüzüncü yılını.”🎵


Bu şarkıda geçen basit ama güçlü öneriler aslında Japonların yaşam felsefesini özetliyor: Sağlık, sosyal bağlar, hareket ve her anın tadını çıkarmak.


Sevdiğiniz bir şeyi yaparken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettiniz mi? Ya da hiç istemediğiniz bir yerdeyken zamanın geçmek bilmediğini. Çünkü sevdiğimiz şeyleri yaparken tüm varlığımızla o anda olur tamamen o ana odaklanırız. Yani anda ve akıştayızdır. Mutluluğu bulmamız, ikigaimizle yaşamamız için gereken şey akışa ulaşabilmektir. 

Akışa kapıldığımızda dikkatimiz dağılmadan somut bir işe odaklanırız. Aklımız “yerindedir.” Aklımız başka yerdeyken bir şeyler yapmaya çalıştığımızda da tersi olur. Önemli bir şey üzerinde çalışırken sık sık odağınızı kaybediyorsanız, akışı yakalayabilmek için kullanabileceğiniz birkaç strateji var. 

Bir iş bizim için fazla kolaysa onu yaparken sıkılırız, fazla zorsa onu yaparken pes etme olasılığımız artar. İdeal olan orta yolu bulmaktır, yeteneklerimizle uyumlu ama biraz zorlayacak bir şey. Böylece bunu bir meydan okuma olarak deneyimleriz. Bu Ernest Hemingvvay’in, “Bazen yaza- bildiğimden daha iyi yazarım,” demesine benzer. Zorlukları sonuna kadar görmek isteriz, çünkü kendimizi zorlamak bizi keyiflendirir. 

 Akışı yakalamak için net bir hedefe sahip olmak önemlidir ama işe koyulduğumuzda onu arkamızda nasıl bırakabilmemiz gerekir. Yolculuk başladıktan sonra hedefimizi takıntı yapmadan dikkate almalıyız. Bunlar o anda olmalı ve akmalıdır. Yarıştaki bir sporcuyu düşünün, kazanacağı madalyayı ailesine gösterdiğinde ne kadar gurur duyacağını düşünerek  odağını bir saniyeliğine bile kaybettiği takdirde, kritik bir anda hata yapması ve bu yüzden yarışı kaybetmesi neredeyse kaçınılmaz olur. 


Günümüzde birçok kişi aynı anda birden fazla işi yapmanın daha verimli olduğunu düşünüyor. Ama gerçek bu mu? Araştırmalar, tek bir işe odaklanmanın bizi daha üretken, daha yaratıcı ve daha az stresli hale getirdiğini söylüyor.

Tek bir işe odaklandığımızda, zihnimiz derinleşir ve işin akışına girmemiz kolaylaşır. Akış dediğimiz şey, tamamen yaptığımız işe odaklanıp zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmediğimiz o verimli çalışma anlarıdır.

Tek bir işe odaklandığımızda ne olur?

  • İşin içine tamamen girdiğimiz için akışı yakalamak kolaylaşır.

  • Verimliliğimiz artar, çünkü dikkatimizi tek bir noktada toplarız.

  • Belleğimiz güçlenir, hatırlamamız gereken şeyleri unutmamaya başlarız.

  • Hata yapma olasılığımız düşer, çünkü dikkatimizi dağıtan şeyler yoktur.

  • Kendimizi daha sakin ve kontrolün bizde olduğunu hissederiz.

  • Çevremizi daha iyi fark ederiz, çünkü beynimiz tek bir şeye odaklandığında, dikkatimiz daha keskin olur.

  • Yaratıcılığımız artar, çünkü beynimiz derinlemesine düşünmeye başlar.

Ama birden fazla işe odaklanmaya çalıştığımızda ne olur?

Birden fazla işe odaklanmaya çalıştığımızda neler olur?

  • Akışı yakalamamız neredeyse imkânsız hale gelir.

  • Verimliliğimiz yüzde 60 düşer (bize öyle gelmese bile).

  • Hatırlamak zorlaşır, çünkü beynimiz birden fazla işi aynı anda işleyemez.

  • Hata yapma ihtimalimiz artar.

  • Kontrol bizden çıkar, sanki işlerin bizi yönettiğini hissederiz ve bu stres seviyemizi yükseltir.

  • Dikkatimizi sürekli başka şeylere kaydırırız, özellikle de uyarıcılara bağımlı hale geliriz: Sürekli telefona bakmak, sosyal medyada vakit geçirmek gibi.

  • Yaratıcılığımız azalır, çünkü beynimiz derinleşmek yerine yüzeyde kalır.

Daha az stres, daha fazla verimlilik, daha güçlü bir hafıza ve daha yaratıcı bir zihin için tek bir işe odaklanmak en sağlıklısı!

Peki siz? Gün içinde odaklanarak yaptığınız bir şey var mı, yoksa sürekli bölünüyor musunuz? Sabah başladığınız bir işi akşam tamamladığınız oluyor mu?


Dikkatimizi toplayabilmek bizi akışta tutabileceği için ikigaimize götüren önemli bir yol diyebiliriz. kendinize şu soruları sorun: sizi akışa götüren etkinliklerin ortak özelliği nedir? O etkinlikler sizi neden akışa götürür? Mesela, en çok hoşlandığınız etkinlikler tek başına yaptıkla rınız mı yoksa başkalarıyla birlikte yaptıklarınız mı? Hareket gerektiren mi yoksa sadece düşündüren şeyleri mi yapmak sizi akışa götürüyor? Bu soruları yanıtlarken hayatınızı yönlendiren temel ikigainizi bulabilirsiniz. Bulamazsanız akışı yakaladığınız ve en çok zaman harcadığınız etkinliklere daha derinden bakın. Akışa kapılmanızı sağlayan şeyleri bulamazsanız merak uyandıranlara bakın. Mesela fotoğrafçılık merak uyandırıyorsa resim yapmayı deneyin belki o akışa götürür.


Unutmayın, ikigai bir günde bulunmaz. Ama akışa girerek, kendimizi daha iyi tanıyarak, bizi içine çeken şeyleri keşfederek ona adım adım yaklaşabiliriz. Ve belki de sabah uyandığımızda daha mutlu hissetmenin sırrı burada gizlidir. 

Peki, dünyanın en uzun yaşayan insanları neyi farklı yapıyor? İşte onların uzun ve mutlu yaşam sırları!

🔹 1. Endişelenmeyin

"Uzun ömrün sırrı endişelenmemektir. Yüreğinizi genç tutmak, yaşlanmasına izin vermemektir. Kalbinizi yüzünüzde hoş bir gülümsemeyle insanlara açın."

Bu söz, Okinawa’daki uzun yaşayan insanların hayat felsefesini özetliyor. Stresten uzak durmak, küçük şeyleri dert etmemek ve gülümsemek... Gerçekten de uzun bir yaşamın anahtarı olabilir mi?

🔹 2. İyi alışkanlıklar edinin

Uzun yaşayan insanların günlük rutinlerinde dikkat çeken ortak noktalar var:

  • "Kendi sebzelerimi yetiştirir ve pişiririm. Bu benim ikigaim."

  • "Her gün saat dörtte kalkarım. Alarmımı o saate kurarım, bir fincan kahve içerim ve kollarımı kaldırarak biraz egzersiz yaparım. Bu bana günün geri kalanı için enerji verir."

  • "Çalışmak. Eğer çalışmazsanız, bedeniniz çöker."

Burada dikkat çeken şey şu: Meşgul olmak, hareket etmek ve kendi yiyeceklerini üretmek onlara enerji veriyor. Çalışmak ve üretmek, sadece bir zorunluluk değil, hayatın bir parçası.

🔹 3. Arkadaşlıklarınızı her gün besleyin

  • "Arkadaşlarımla bir araya gelmek en önemli ikigaimdir."

  • "Sevdiğiniz insanlarla her gün konuşmak, işte uzun yaşamın sırrı bu."

Okinawa’daki yaşlıların güçlü sosyal bağları var. İnsanlarla bağlantı kurmanın, yalnız kalmamanın, dostlukları sürdürmenin beden sağlığını bile etkilediğini biliyor muydunuz?

🔹 4. Acele etmeden yaşayın

  • "Uzun ömrümün sırrı her zaman kendime ‘Ağır ol’ ve ‘Rahatla’ demektir."

  • "Hasırdan bir şeyler yapıyorum. Bu benim ikigaim. Uyandığımda ilk yaptığım şey dua etmek."

  • "Her gün birçok farklı şey yaparım. Sürekli meşgul kalırım ama canım burnuma gelmeden her seferinde tek bir iş yaparım."

Burada ilginç bir denge var. Hareket etmeyi seviyorlar ama asla acele etmiyorlar. Onlar için önemli olan, her şeyi dikkatli, bilinçli ve tadını çıkararak yapmak.

🔹 5. İyimser olun

  • "Kahkaha. Kahkaha en önemli şey. Nereye gitsem kahkaha atarım."

  • "Her gün kendime ‘Bugün sağlıklı ve enerji dolu geçecek’ derim."

Mutlu ve uzun yaşamın en büyük sırlarından biri belki de kahkaha! Olumlu düşünmek, hayata umutla bakmak, şükretmek… Bunlar gerçekten sağlığımızı ve yaşam süremizi etkileyebilir mi?

Peki siz en çok hangi tavsiyeyi kendinize yakın hissettiniz?Kendi hayatınızda, Okinawalıların yaptığı hangi küçük değişiklikleri uygulayabilirsiniz?


Bazen sadece daha fazla gülümsemek, sevdiğimiz insanlarla vakit geçirmek ya da stres yapmadan anda kalmak bile fark yaratabilir.

Belki de uzun ve mutlu bir yaşamın sırrı, düşündüğümüzden daha basittir. 🎙️✨

Japon kültüründe  "Şu anda bir tek bu an var ve bir daha gelmeyecek." anlamına gelen bir söz var. Yani her anın eşsiz olduğunu kabul etmeli, geçmişin pişmanlıklarında veya geleceğin kaygılarında kaybolmak yerine, anda kalmalıyız.

Peki, bunu nasıl yapabiliriz?

✅ Geçmişi değiştiremeyeceğimizi, geleceği ise kontrol edemeyeceğimizi fark etmek.

✅ Şu anda sahip olduklarımızın farkına varmak ve onların tadını çıkarmak.

✅ Küçük anlara değer vermek: Kahvemizin kokusu, sevdiğimiz insanlarla bir sohbet, doğada geçirilen birkaç dakika.

Yani kusurlu olanın güzelliğini görmek ve eksiklikleri birer gelişim fırsatı olarak kabul etmek. Hayatta her şey değişken. Zaman geçiyor ve dünyamızın geçici doğasını kabul etmek, direnç kazanmanın en güçlü yollarından biri.


Peki, özetleyecek olursak Japonların uzun ve mutlu yaşam felsefesinin 10 temel kuralı nedir?

📌 1. Aktif kalın, emekli olmayın.Sevdiğiniz şeyleri yapmaktan vazgeçmeyin. Üretmeye, öğrenmeye devam edin.

📌 2. Ağırdan alın.Aceleci olmak, stres getirir. Hayatı sindirerek yaşayın.

📌 3. Midenizi tıka basa doldurmayın.Sağlıklı bir yaşam için %80 doyunca yemeyi bırakın.

📌 4. İyi arkadaşlara sahip olun.Sosyal bağlar, stresin panzehridir.

📌 5. Hareket edin.Günlük basit hareketler bile yaşam kalitenizi artırır.

📌 6. Gülümseyin.Mutluluk bulaşıcıdır. Gülümsemek, stres seviyenizi düşürür.

📌 7. Doğayla bağlantı kurun.Şehir hayatında kaybolmayın. Kendinizi yenilemek için doğaya dönün.

📌 8. Şükredin.Hayatta sahip olduklarınıza minnet duymak, mutluluğun anahtarıdır.

📌 9. Anı yaşayın.Geçmişi düşünmek ve gelecek için kaygılanmak yerine, şu anın tadını çıkarın.

📌 10. İkigainizi takip edin.Günlerinize anlam katan şeyi keşfedin ve ona yönelin.

Hepimizin ikigaisi farklı olabilir. Ama ortak olan tek şey, herkesin bir amaç edinmeye çalışmasıdır. Bize anlamlı gelen şeylere bağlı kaldığımızda hayatı dolu dolu yaşarız.

Modern yaşam, bizi gerçek doğamızdan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bizi gerçekten mutlu eden şeylere yönelmek yerine, başa şeylere itiyor.

İkigai'yi keşfetmenin mükemmel bir formülü yok. Okinawalılardan öğrendiğimiz en büyük ders şu: Hayat çözülmesi gereken bir problem değil. Sadece, sizi seven insanlarla olun ve sevdiğiniz şeylerle meşgul olun.

Bugün, kendinize şu soruyu sorun: Sabah uyandığınızda sizi yataktan kaldıran şey ne? Eğer hala bulamadıysanız, belki de şimdi keşfetme zamanı gelmiştir. 🌿💛

Bölümü Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz ✨


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page